Aylık Okumalar - Ocak 2024 | Kitaplarla Geçen Bir Ay
Selamlar. 🙋♀️
Nasılsınız? Karşımda çok kişi varmış gibi hayal ediyorum ama öyle olmadığının da farkındayım. Olsun yine de kitaplara dair bir şeyler yazmak hoşuma gidiyor. Okumaya teşvik eden ve beni motive eden bir yanının olduğu kesin. Sayfamın neredeyse tamamını kaplasa da bu durumdan memnunum. 🙆♀️
Bu ay sekiz kitap okumuşum. Sayfa sayıları fazla olanlardan seçmeye çalıştığım için az gibi görünse de dolu dolu bir ay oldu benim için. Şimdiye kadarki boş geçen zamanları telafi etmek istercesine okumaya çalışıyorum. 📚
Son bir yıldır Japon edebiyatına merak sardım. Bazı yayınevleri değişik olayları konu alan eserleri seri hâlinde basmaya devam ettikçe daha çok okuyacağız galiba. Belki ileride bu konu hakkında bir şeyler anlatabilirim, merak ederseniz tabii.
Şimdi bahsetmek istediğim, Toshikazu Kawaguchi imzalı Kahve Soğumadan Önce. 1971 Osaka doğumlu yazarın ilk romanıymış ve benim de tanışma kitabım oldu.
Çok yerde çok blogda ve vlogda karşıma çıkmıştı. "Herkesi ağlatan kitap." diye meşhur olmuştu da diyebiliriz. Beni kendine çekense arka kapak yazısı olmuştu.
Tokyo'nun ara sokaklarından birinde, ziyaretçilerine özenle demlenen kahvelerini sunan yüz yıllık bir kafe bulunur. Yılın en sıcak gününde bile serin kalmayı başaran, yalnızca dikkatli gözlerin seçebileceği bodrum katında küçük bir kafe.
Etrafınıza baktığınızda en hafif tabirle "sıradan" olarak niteleyeceğiniz bu yerin kolaylıkla tahmin edilemeyecek bir hizmeti daha var: Zamanda yolculuk.
...
Hepsinden önemlisi, kahve soğumadan önce geri dönmek zorunda oluşunuz. Ne geçmişe ne de bugüne ait olan bir hayalete dönüşmek istemiyorsanız duvardaki antika saatlerin sesine kulak verin: "Tik tak, tik tak, kahve birazdan soğuyacak."
(Arka Kapak)
Hikâyemiz bir kafede geçiyor. Sıradan bir yermiş gibi dursa da burada zamanda yolculuğa imkân veriliyor. Bir masada oturan hayalet kadının günde bir defa yerinden kalktığı o sandalyeye oturup o özel kahveyi sipariş ettiğinizde döngüye girebiliyorsunuz. Ama tıpkı o kadın gibi hayalet olmak istemiyorsanız kahveniz soğumadan geri dönmek zorundasınız. Ha bir de geçmişe veya geleceğe gittiğinizde herhangi bir şeyi değiştiremiyorsunuz. Ayrıca unutulmaması gereken bir püf noktası da sadece bu kafeyi fiziken ziyaret etmiş kişileri görebiliyorsunuz. Bir de tek bir kez şansınız vardır, o yüzden iyi düşünüp karar vermelisiniz.
Ne muhteşem bir konu değil mi? İlginizi çekti mi sizin de? Evet dediğinizi duyar gibiyim.
Kitap dört bölümden oluşuyor. Bunlar; Âşıklar, Karıkoca, Kız Kardeşler, Anne ve Çocuğu. Her hikâye kendine özgü ve farklı karakterlerin hayatını anlatıyordu bize. Okudukça, 'Nerede ağlıyorlardı acaba?' diye düşünüyordum. Sulu göz olan ben duygusuzlaşmaya mı başlıyordum. 🫠
Şimdi böyle söyledim diye kötü olduğu gelmesin sakın aklınıza. Fikir güzeldi ama işleniş daha farklı olabilirmişti. Sondan bir önceki sayfada nihayet gözlerim doldu ve gözyaşlarıma engel olamadım. 🥹
İçselleştirmiş de olabilirim hikâyeyi bilemiyorum şimdi. Anne ve çocuğu kısmını beğendim..
Kitabın ikincisi de çıkmıştı ama sevme durumuma göre alacaktım. Vazgeçtim. Belki de geçmişte veya gelecekte değişiklik yapılamıyor oluşu durgunlaştırıyordu. Açılmamış bir mektubu okumak o anlık güzel bir histi ama faydası olmuyordu pek..
Zamanda yolculuk edebilseydiniz, kiminle buluşmak isterdiniz?
Sıradaki kitabımız Giovanni Papini imzalı Düşsel Konçerto - Cilt 1 idi. Daha önce aynı yazarın Kaçan Ayna isimli öykü kitabını e-kitap olarak okumuştum, basılı hâlini almak nasip olmamıştı. Burada iki cilt hâlinde 110 öyküye yer verilmiş. İlk cildinde kırk tanesi var. Bu kitaptan, izlediğim bir video sayesinde haberdar oldum. Şanslıymışım ki Amazon'da tek kalan basımını alabildim. Ve biraz daha şanslıymışım ki Kaçan Ayna'daki tüm öyküler burada da mevcut. 🤗
"Okur kişi, sen kim olursan ol, şu anda burada seninle yüz yüze olmak, gözlerimi gözlerine dikmek, ellerini sıkmak ve sana alçak sesle "Yaşadığına inanıyor musun? Gerçekten, derinlemesine, yoğun yaşadığına?"
"Bu hayatın sana, gençliğin ateşli gecelerinde belki hayalini kurduğun kadar güzel ve büyük görünüyor mu?" demek isterdim.
(Arka Kapak)
Bir roman olmadığı için genel olarak konusundan bahsedemiyorum fakat edebi yönü çok kuvvetli ve çok lezzetli bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Bazıları güzeldi, bazılarıysa çok çok güzel. Tek seferde okunup rafa kaldırılacak bir eser asla değil. Arada canı çekince tadına bakılacak bir yemek gibi adeta..
Yaşamı parça parça, damla damla tüketmek, yapmaktansa yapacaklarımızı söylemek, hiç çıkmayacağımız yolculukların hoş virajlarını çizmek, asla elde edemeyeceğimiz zaferleri kağıt üzerinde tasvir etmek, ayak izlerimizi asla bilmeyecek asıl yolları işaretlemek zorunda mıyız?
Küçük bir çaba dostlar. Bizi epey cezbeden o hiddetli ve köpüklü denize atalım kağıtlarımızı. Deniz sır saklamayı bilen, temkinli bir tanrıdır, bize asla ihanet etmez. Niyetlerimizin cesetlerini kıyıya atmayacaktır. (sf 25)
Bu satırları okuyunca sevdiğim bir arkadaşım (Damla 🌼) geldi aklıma. O da tıpkı buradaki gibi yazdıklarını denize emanet ediyordu. Onun sırrını en iyi şekilde saklayacağını biliyordu çünkü. Hem değil miydi ki "Sulara yazanların bozulmaz mektupları.."
Vee yazar da katırtırnaklarını çok seviyormuş. Eve bir demet götürmek istediğinden bahsettiğini okuyunca gözlerim doldu. Çocukluğumda kırlardan topladığım geldi aklıma ve miss gibi kokusu..
Şimdiki kitabı uzun süredir almak istiyordum. Defalarca sepetime attım ve geri çıkardım. Sonra tekrar aklıma düştü, bu kez stokta yoktu falan derken bir müddet meşgul etti beni. Nihayet alıp okuyabildim. Bu kadar emeğe ve çabaya değdi mi dersiniz? Değmedi aslında, sadece aklımda artık yer etmeyeceği düşüncesi mutlu ediyor beni.
Emmanuel Bove unutulan yazarlardan olsa da, 1924'te yazdığı ilk romanı olan Arkadaşlarım'ın yeniden basılması ve hatırlatılması iyi olmuş. Her ne kadar umduğumu bulamasam da okuması gayet keyifliydi. Cümleler çok akıcıydı, anlatım tarzı çok iyiydi. Betimlemeleri efsaneydi. Sanki capcanlı karşımdaydı da ben de izliyordum. Kurgu bir karakter değilmiş gibi, sanki caddede dolaşan herhangi bir insandı bahsi geçen herkes.
Sadece içindeki karakter biraz gıcık bir tipti. Öyle sümsük, aptal ve salaktı ki dövmek geldi içimden. Boş yere oksijen israfı ve daha neler neler demişim kitabın son sayfasının altında. Onların hepsini yazmayacağım. 😐
Yalnızlık ne güzel ve ne hazin şey. Kendimiz seçtiğimizde nasıl da güzel. Bize yıllarca dayatıldığında nasıl da hazin. Bazı güçlü insanlar tek başınayken yalnızlık çekmez ama ben zayıf olduğumdan arkadaşım yokken yapayalnızım.
.
Savaş gazisi Victor Baton, kendine bir arkadaş arıyor. Mütareke yıllarının fakir Paris'inde yalnız bir hayat çok zor. Baton her gün köhne dairesinden eski püskü kıyafetleriyle çıkarak Paris'in yoksul mahallelerinde, aşevlerinde ve duman altı barlarında o insanı arıyor. Bazen yanılsa da umudunu yitirmiyor; insan sevgisiz ve yalnız yaşamaya mahkum olabilir mi?
(Arka Kapak)
O, arka kapakta söylenenler gibi her sabah evden çıkıyordu ve arkadaş arıyordu kendine. Rastladığı kişileri gerçekten sevmiyordu bence, sevgisinde samimi değildi. Hep bir hesap-kitap yapıyordu kafasında. Birilerine iyilik edip onların kendisine minnet etmesini istiyordu.
Bu gerçekten sevgi midir? O kişi sevdiği için mi, yoksa iyilikleri karşısında ezildiği için mi onun yanında olacak? Sevgi böyle bir şey değil. Olmamalı da.
Yalnızlık ağır geliyor. Bir dostum olsun isterdim, gerçek bir dostum ya da kendisine dertlerimi açabileceğim bir sevgilim. (sf 33)
Beni azıcık sevebilen ve anlayabilen insanı bulmak öyle zor ki. (sf 38)
Mutsuz bir arkadaş arıyordum ben, ben gibi bir avare, kendisine karşı hiçbir sorumluluk hissetmeyeceğim biri. (sf 48)
Arkadaş arıyorum. Sanırım asla bulamayacağım. (sf 71)
Bu satırları okurken aklıma Kemal Sunal'ın Yakışıklı filmi geldi. Orada da telsizle "arkadaş arıyorum, arkadaş arıyorum" diye sesleniyordu iki yalnız kalp. Onlar birbirini bulup zor olsa da kavuşmuştu. Acaba buradaki karakterimiz Victor Baton da şanslı olabilecek ve aradığı arkadaşı bulabilecek midir? Merak ediyorsanız okuyabilirsiniz.
Son olarak Sait Faik Abasıyanık'tan Semaver'i bitirdim. İçinde 19 öykü bulunuyor. Yazarın dilini öyle seviyorum ki tüm kitaplarını alıp okumak niyetindeyim. Zaten birkaçı hariç hepsini edinmiş olabilirim. Kurgusal karakterleri öyle bizden öyle içimizden ki. Öykü değilmiş gibi geliyor bana. Yaşamından bazı kesitleri anlatıyor sanki. Adanın bahçeli evlerini, denizin köpüğünü, sandalın dalgalar arasında yalpalanmasını, köy kahvesindeki muhabbetleri, içilen çayları özler mi insan. Özlüyorum.. Onlardan biri gibi olduğumu hissediyorum her kitabında. Bakın, arkadaşı ne güzel anlatmış onu:
"Sait Faik, Burgaz çalılıklarından çekti bir kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve yazmaya koyuldu. Bir konuyu değil yaşamın bir parçasını işliyordu. Bir tez savunmuyor, bir yaşantıyı yansıtıyordu. İnsan sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile ısınıyor, ışıklanıyordu. Biz ancak o el attıktan sonradır ki en önemsiz görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik."
Haldun Taner 1983
(Arka Kapak ve sf 137-138)
Bu ayın en sevdiklerimden biri olan, hem kitabını okuduğum hem de filmini izlediğim Sekiz Dağ'ı daha önce burada keyifle anlatmıştım. Paolo Cognetti çok hoş bir dünyayı bize tanıtıyordu. Sonraki ay diğer kitabını da okudum hatta, ileride bahsederim. İtalya'nın muhteşem dağlarını, el değmemiş doğasını ve iki çocuğun dostluğunu merak ediyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.
Ocak ayında 'Ada Temalı Bir Kitap Bir Film Etkinliği'ni başlatmıştım kendi kendime. İşte Robert Louis Stevenson imzalı Define Adası'nı bu sayede okudum. Yıllardır kütüphânemde bekleyen bu eseri nihayet bitirebilmiştim. Beğendim ve filmi de en az kitap kadar güzeldi. Burada uzunca bahsetmiştim.
Belki siz de etkinliğime katılmak istersiniz?
Stephen R. Covey'nin Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabı da yine ocak ayına ait olanlardandı. Burada kocaman bir post uzunluğunda anlatmaya çalışmıştım. Kişisel gelişim kitaplarına aşinaysanız ve okumayı seviyorsanız önerebilirim. Ben bu türe uzak olsam da hocamın önerisiyle okumuştum. Kendime yararlı gördüğüm kısımları aldım ve umarım hayatımda da uygulayabilirim.
Son bir kitap kaldı, bitiyor yazım. Sizlere Kyoto'nun Arka Yüzü'nü anlatmıştım burada. Yazar Yumeya'nın ilk eseriymiş, benim de okuduğum ilk mangaydı. Dehşetli hikâyelerden hoşlanıyorsanız önerebilirim. Gerilimli ve hayli kanlıydı. Korkutucu hikâyesinin olduğunu da söylemezsem olmaz. Bir tanesi beni hayli ürkütmüştü zira.
Eveettt, bir görevimi daha yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Sistemli ve düzenli olarak okumaya başladım bu sayede. Listeledikçe, bahsettikçe ve her şeyi net olarak gördükçe kitapların dünyasına daha da yakınlaştım. İyi ki bu kararı almışım. Herkese tavsiye ederim.
Okuyan arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Siz neler okudunuz? 💐
thank you @stevenson7 & ecency team 🌻
Our pleasure 😀
@tipu curate 10
Upvoted 👌 (Mana: 0/52) Liquid rewards.
thanks tipu 🌲
çok teşekkür ederim @trliste ve @damla 🌼
Congratulations @sudefteri! You have completed the following achievement on the Hive blockchain And have been rewarded with New badge(s)
Your next target is to reach 55000 upvotes.
You can view your badges on your board and compare yourself to others in the Ranking
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP
To support your work, I also upvoted your post!
thanks hivebuzz 🐝
That's great @sudefteri! We're excited to see your accomplishments on Hive! We keep cheering you on for your next goal!
Merak etme Su, tek kişilik dev kadro olarak hemen yetiştim buraya da 😂.
Kahve Soğumadan Önce bana bir filmi anımsattı. Hayal meyal hatırladığım için net bir şey söyleyemiyorum. Belki de o filmin ilham kaynağı bu kitaptır.
Bove'u daha önce hiç okumadım ama birkaç kitabıyla ilgili yorumlar görmüştüm. Yabancıların yaptığı yorumlardı. Sanırım kitaplarında genel olarak sinir bozucu bir karakter oluyor illaki. Onlar da seninkine benzer bir yorum yapmışlardı. Belki de yazarın bir alışkanlığıdır bu ya da imzasını atma şekli.
Sanırım bu konuda çok zıt düşünüyoruz seninle. Ben de genel olarak doğal olmayan ve bir şeyleri mutlaka abartılmış olan karakterleri severim. Zaten karşılaştığım bir şeyi bir de kitapta görmek pek hoşuma gitmez. Olmayanın peşindeyim. Sürekli farklı bir dünya arayışım var 😂.
Hiçbir şey derken utanıyorum. Ama hiçbir şey. Bu aralar okuduğum tek şey Arıtma Tesisi Şartnamesi. Ve kesinlikle tavsiye etmiyorum. Dünyanın en sıkıcı şeyi. Eğer akademik bir araştırma falan yapmıyorsam zaten böyle şeylerden nefret ediyorum. Prosedürler gerçekten çok sıkıcı 😓.
iyi ki geldin hoş geldin 🥳
bu tarz filmleri ben de anımsar gibi oldum ama net olmadığım için bir şey diyemedim, genelde benzer konular oluyor sadece işlenişi farklı
başka bir kitabını okumadığım için bilemiyorum ama eğer imza için sinir bozucu bir karakter yaratıyorsa bu konuda gayet başarılı bence:)
yok zıt düşünmüyoruz aslında, ben de senin gibi gerçek hayatta göremediğimiz bir karakter veya olay olunca bayılıyorum, öyle eserleri tercih etmeye çalışıyorum genelde
ama yukarıda söylediklerim sadece Sait Faik için geçerli 🙆♀️
bazı filmler vardır ya hani tek plandan tek kamerayla çekim yaparlar ve sanki kendi gözümüzle oyuncuları izliyormuş gibi oluruz, rol yapıyorlarmış gibi işte yazarın tarzı aynı böyle ve bu tarz ona çok yakışıyor. samimi ve çok doğal geliyor o yüzden 🤗
anlıyorum seni, dünyanın en güzel şeyi olsa da mecburiyet hissettiğimde çekilmez geliyor bana da
ama senin daha fazla zamanın olduğunda okuyacağın kitapları bize anlatmanı merakla bekliyorum 🙆♀️
Kahve soğumadan önce kitabına başka bir yazıda da denk gelmiştim. Bu nedenle listeme aldım. Kitabın neden bahsettiğini bilmiyordum. Ancak okuma isteğim oluşmuştu. Üzerine yazılmış bir yazı daha görmek beni mutlu etti. Zaten kahveye bayılıyorum. İçmeden duramam. Bu kitabı okuyacağım :) Çok kitap okumanız mükemmel bir durum. Okuyan insan dünyaya daha güzel bakıyor. Bu anlaşılıyor. Ek olarak; yazıda şunu gördüm: Bizi epey cezbeden o hiddetli ve köpüklü denize atalım kağıtlarımızı. Deniz sır saklamayı bilen, temkinli bir tanrıdır, bize asla ihanet etmez.
Bu yazıya hayran oldum. Bu kitabı da alacağım. Çünkü, denize aşık bir insanım. Denizcilik merakım var. İçinde deniz geçen her metni seviyorum. Öneriler çok iyiydi. Hepsini detaylı inceleyeceğim. Ancak bu iki kitabı okuyacağım. Size sadece bir önerim olabilir: O da kitaplara dair özgün fotoğraflar çekmeniz olabilir. Öylesi daha güzel olabilirdi. Kitabı kahve ile birleştiren size özel fotoğraflar olsa çok daha iyi olabilirdi. Yazı için teşekkürler. Güzel önerileri değerlendireceğim.
Kitapları beğenmeniz ve bazılarını okuyacak olmanız çok güzel, amacım da buydu zaten. Yeni kitaplarla tanıştırmaya vesile olmak..
Öneriniz çok iyi, daha önce bu şekilde çektiğim fotoğraflar oldu ve bazen postlarımda paylaşıyorum o şekilde. Özellikle tek kitaptan bahsederken. Ama böyle uzun ve yorucu yazılarda görselden çok anlattıklarıma önem verdiğim için sade tutmaya çalışıyorum kitap görsellerini. Teşekkür ediyorum uğrayıp fikirlerinizi paylaştığınız için 🌻
Kahve soğumadan yetiştim mı? Kitabın ismi daha öncede dikkatimi çekmişti. Ama ilk fırsatta alıp okuyacağım. Bu harika tanıtım yazısı için çok teşekkür ederim arkadaşım 🥰
yetiştin :)
konusu ilgini çektiyse beğenirsin o zaman, uğradığın için de teşekkür ederim arkadaşım 🌸
Kahve soğumadan yolculuk yapıp gelmek kulağa çok hoş geliyor ve cezbediyor. Ağlatan satırlarını da ayrıca merak ettim. Kitap okuma alışkanlığını takdir ediyor ve imreniyorum. Harika bir yazıydı emeğine sağlık
çok teşekkür ediyorum, birazcık da olsa okuyan arkadaşlarımı motive edebiliyorsam, yeni kitaplarla buluşturup merak ettirebiliyorsam ne mutlu bana 🙆♀️
özellikle çocuklara yönelik kirli kitapların olduğu bir ortamda iyilerine ulaştırmak amacım..
umarım bir gün sen de okumaya dilediğince vakit ayırabilirsin, az sayfayla başlamanı tavsiye ederim. her gün az ama düzenli olarak 5-10 veya 20 sayfayla başlayabilirsin 🤗
uğramana sevindim 🌸
Tavsiyen için teşekkür ediyorum. Düzenli okumayı deneyeceğim.